“GDO'lu Tavuk” Var mı?


Şimdilerde herkesin dilinde GDO'lu ürünler var ve ülkemizde maalesef GDO’ ya bakış büyük çoğunlukla negatif yönde algıya sahip. Peki sürekli kullandığımız bu tanımın tam olarak ne anlama geldiğini biliyor muyuz? 

Önce GDO Nedir? Onu açıklayalım:

GDO: Çiftleşme ve/veya doğal rekombinasyon yoluyla doğal olarak meydana gelmeyen bir şekilde genetik materyali değiştirilmiş olan, insan haricindeki organizmalar” şeklinde tanımlanıyor. Genetik yapının değiştirilmesi işlemi, tüm hayvan türlerinin beslenmesinde kullanılan mısır, soya gibi tarımsal ürünlerin ekildikleri alanda zararlı bitkilere ve böceklere dayanıklılıklarını arttırmak, besin değerlerini yükseltmek ve daha fazla ürün elde etmek amacıyla kullanılan biyoteknolojik bir metottur. Ancak genetiği değiştirilmiş tavuk diye bir şey ne Türkiye'de ne de dünyada var. Üretimde kullanılan tavuklar tamamen doğal ve genetik bir değişikliğe sahip değiller. GDO’larla ilgili 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu 18 Mart 2010’da kabul edilerek, 26 Mart 2010 tarihinde T.C. Resmi Gazete’de yayımlanmış ve bu Kanuna göre, ülkemizde GDO’lu ürün üretimine izin verilmiyor. Yani ülkemizde tavuk yetiştirilirken hormon kullanılmadığını, tavukların gerekli tüm sağlık kontrollerinden geçirildiğini, genetiği değiştirilmiş (GDO) tavuk üretilmediğini ve uluslararası yani dünya standartlarına uygun ortamlarda, stresten uzak ve konforlu aynı zamanda nem oranına ve ısının eşit dağılımına özen gösterilen kümeslerde yetiştirildiğini unutmayalım.

Ayrıca GDO yemlerin hayvan beslenmesinde kullanımının hayvan verimi, gelişmesi ve sağlığını her hangi bir şekilde olumsuz yönde etkilemediği günümüze değin çeşitli hayvan türleri üzerinde yapılan 280’in üzerindeki bilimsel araştırma ile ortaya konulmuştur. Dünyada hiçbir gıda maddesi ile ilgili bu denli yoğun bilimsel araştırma yapılmadığı da dikkate alınmalıdır. GDO yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt ve yumurta gibi hayvansal ürünlere, bugüne kadar yapılmış hiçbir çalışmada rekombinant DNA ve parçacıklarının geçişinin olmadığı da bir diğer önemli sonuçtur. Avrupa Birliği mevcut yasal düzenlemeleri doğrultusunda bu ürünlerden pek çoğunu onaylamış ve hayvan yemi olarak kullanımına ve ithalatına izin vermiştir. Bu hususun gözden kaçırılmaması ülkemize yapılan GM yem ithalatı, kullanımı ve riskleri ile ilgili değerlendirme yapabilmek açısından son derece önemlidir. Yukarıda net bir şekilde belirtildiği ve Avrupa Birliği Kanunlarında farklı yönde bir uygulama olmadığı göz önünde bulundurulduğunda tavuk eti ve diğer ürünlerin etiketlenmesine gerek yoktur. Sonuç olarak ülkemizde mevcut biyogüvenlik kanununa uygun olarak ithalatı yapılıp, yem olarak kullanılan soya, mısır gibi GM maddeleri tavukların tüketmelerinde herhangi bir sakınca bulunmadığı gibi, bu tavuklardan üretilen piliç eti de insan sağlığı açısından herhangi bir risk ve tehlike oluşturma potansiyeline sahip değildir.

GD yemlerin etkilerine dair somut başka bir olgu da son 15 yılda tüm dünyada giderek artan ekimin ürettiği ürünün milyarlarca hayvan tarafından tüketiliyor olmasıdır. Oysa son 15 yılda ne dünyada ne ülkemizde hayvanların verimliliğinde, yaşama gücünde, büyüme performanslarında bir gerileme olmamış bilakis daha ilerleme ve iyileşme olmuştur. Örneğin et tipi piliçlerde 1995’li yıllarda 6 haftalık büyüme periyodunda 1,9 kg civarında yem ile 1 kg canlı ağırlık büyümesi sağlanabilirken, günümüzde etlik piliçler 1,60-1,65 kg yem yiyerek 1 kg canlı ağırlık büyümesi yapabilmektedirler.
Özetlenen araştırma bulgularından da ortaya çıktığı üzere GM yemlerin kanatlı beslemede kullanılmasının hayvan verimi, gelişme özellikleri ve vücut bileşimi üzerine normal yemlerden farklı herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kanatlı rasyonlarında GM yem maddelerinin kullanılmasında bu bakımdan bir endişe duyulmamalıdır.

5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ve bağlı mevzuatının hükümlerine göre yemler, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerince sürekli denetime tabi tutuluyor. Üstelik ülkemizde kullanımına izin verilen yem katkılarına ilişkin yönetmelik; Avrupa Birliği'nde uygulanan yönetmeliğin tamamen aynısı. Hayvan ıslahındaki ve yem sektöründeki gelişmelere bağlı olarak piliçler, 42-45 gün gibi kısa sürelerde 2-2,5 kg ağırlığa ulaşıyor...Ve bütün dünyada da ekonomik piliç üretimi için gereken süre aynı.

Yani bu da demek oluyor ki tavuk yetiştiriciliğinde sandığımız gibi hormon kullanılmıyor. Çünkü hormon kullanımı hem yasak hem de ekonomik açıdan da mantıklı değil. Hormon ucuz bir madde olmadığı için Türkiye'de hormon üretimi yok ve hormon ithali de yapılmıyor. Peki Türkiye'de yetiştirilen kanatlı hayvanlarda hormon kullanımına bugüne kadar rastlanmadığını ve bu konuda tek bir vaka olmadığını biliyor musunuz?

Sonuç olarak ülkemizde mevcut biyogüvenlik kanununa uygun olarak ithalatı yapılıp, yem olarak kullanılan soya, mısır gibi GM maddeleri tavukların tüketmelerinde herhangi bir sakınca bulunmadığı gibi, bu tavuklardan üretilen piliç eti de insan sağlığı açısından herhangi bir risk ve tehlike oluşturma potansiyeline sahip değildir.